KAMU YARARINA ÇALIŞAN
TÜRK İDARECİLER DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
Konu: Star Gazetesi Yazarı
Ardan ZENTÜRK’ün Yazısı Hk. Ankara, 08.10.2018
Sayın Ardan ZENTÜRK
(Star Gazetesi Yazarı)
Star Gazetesinin, 04 Ekim 2018 tarihli nüshasında, Zatıâliniz tarafından kaleme alınan “BELEDİYE BAŞKANI DEĞİL, VALİ SEÇMELİYİZ” başlıklı köşe yazınız, Türk İdareciler Derneği’nin yetkili organlarınca incelenmiş ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur.
Türk İdare Sisteminde, çok eskilere dayanan Mülki İdare Mesleğine mensup meslektaşlarımızın, geçmişte, gelecekte ve halen yaptıkları hizmet ve gerçekleştirdikleri yatırımlar, Millet nezdinde takdirle karşılanmakta ve büyük bir ümitle projelerinden bahsedilmektedir.
Bilgi eksikliğinin bizlerden kaynaklandığını ve yaptıklarımızı ve kendimizi yeteri kadar anlatamadığımızı düşünüyoruz.
Bir Sistemde, değişiklik yapılabilir, idareciler değişimden yanadırlar. Ancak; değişimi yaparken çok iyi düşünmek, tarihi geçmişini, neden kurulduğu kadar ihtiyaç olup olmadığını ona göre belirlemek gerekmektedir.
Biz diyoruz ki, “Başkanlık Sisteminin” tam anlamıyla uygulanması ve faydalarının sağlanmasında Mülki İdare Amirleri’ne ihtiyaç olacaktır.
Değerlendirmeleri dikkatli yapmak gerekmektedir.
Valilik ve Kaymakamlık mesleğinin idari sistem içerisindeki rol ve fonksiyonlarını belirtmeden önce vurgulanması gereken husus Valilik ve Kaymakamlık müessesesinin belediyeler veya belediye başkanlıkları ile kıyaslanamayacak şekilde farklı görev ve sorumluluklara sahip olmalarıdır. Bu husus bütün dünya ülkelerinde aynıdır. İdari sistem içerisinde merkezi idarenin taşradaki temsilcileri ile yerel halkın oyları ile seçilen belediye başkanlarının kıyaslanması ve bunun üzerinden değerlendirmelerde bulunulması idari sistem konusunda önemli bilgi eksikliğinin göstergesidir.
Ülkemizde 2005 yılında çıkarılan yasalarla Vali ve Kaymakamların yerel yönetimler üzerindeki vesayet denetimleri tamamen kaldırılmıştır. VALİ VE KAYMAKAMLARIN BELEDİYE ORGANLARINI DENETLEME TEFTİŞ ETME ONLARIN EYLEMLERİ ÜZERİNDE DENETİMDE BULUNMA YETKİLERİ BULUNMAMAKTADIR. Bu yerel demokrasinin bir gereği olarak gerçekleştirilmiştir ve bu değişikliklerin yapılmasında mülki idare amirlerinin önemli katkısı bulunmaktadır. Ülkemizde yerel yönetimler üzerindeki merkezi idarenin vesayet denetimi ile ilgili mevzuat, bu konu ile ilgili yazı yazanlar tarafından DİKKATLE incelenmesi gereken bir konudur. Yurtdışına çıkışta izne gerek kalmamıştır. Valilikle bağlantısı kaldırılmıştır.
Mülki İdare Amirliği Mesleği, sorumluluğunun büyüklüğü itibariyle kamu yönetiminin temel yapı taşlarından birini teşkil etmektedir. Vatandaşlarımızın emniyet ve asayişinin sağlanmasında, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında, kamu hizmetlerinin sunulmasında, devletin politikaları ile yasal düzenlemelerin uygulanmasında, İdarecilerimiz önemli sorumluluk üstlenmişlerdir.
Merkezi İdare ile Yerel İdare arasında Koordinasyon ve İşbirliğinde ve İdarenin program, politika ve projelerinde bütünlüğün sağlanmasında Mülki İdareye ihtiyaç vardır. Bu durum AB’nin takip ettiği SUBSİDİARİTE ilkesine aykırı bulunmamaktadır. Yine hizmetlerde 3 yıl gibi uzun bir staj döneminden sonra mesleğe atanan Mülki İdare Amirleri, Kayyumluklara atanarak Vatandaş memnuniyetine neden olan başarılara imza atmışlardır.
Ülkemizin her köşesinde üstün bir gayret, yüksek bir vazife bilinci ve inançla çalışan, toplum önderi olarak memnuniyet verici başarılara imza atan İdarecilerimiz, Türkiye’nin yakaladığı gelişme ivmesinde büyük pay sahibidirler.
İllerde İl Valileri ve İlçe kaymakamları ülke genelinde olduğu gibi yörede demokratikleşmeyi, insan haklarını, sivil inisiyatifi geliştiren kamu hizmetlerinde, ekonomik ve sosyal kalkınmanın gerçekleştirilmesini, hizmet ve yaşam kalitesinin artmasını sağlamaya yönelik hizmetler yürüten kamu görevlileridir. Bu görevlerini Cumartesi-Pazar ve tatil demeden ve günün yirmi dört saatinde çalışmak suretiyle yerine getirmektedirler.
Seçilmişler tarafından atanmış olmaları Mülki İdare Amirleri’nin demokratik sistem içerisindeki yerini ortaya koymaktadır. Mülki İdare amirlerinin seçilmişler gibi beş yılda bir değil görev yaptıkları her dönemde kendilerini atayan ve temsil ettikleri makamlar tarafından, her an her iş ve işlemlerinin denetlenmesi söz konusudur. Bu bakımdan ayrıca, millete de Mülki İdare Amirlerinin hesap verebilirliği oldukça yüksektir.
Fransa, İsviçre, Belçika, Hollanda, Norveç, İsveç'te mülki idare amirleri görev yapmaktadır. Hatta federal bir yapıya sahip Almanya'da bile görev yapan kaymakamlar bulunmaktadır. 2011 yılında 10 Ocak İdareciler Günü kapsamında Ankara'da düzenlenen bir panelde Fransa'dan gelen sorbon Üniversitesi Kamu Yönetimi bölüm Eski Başkanı Prof. Dreyfus'a valilerin seçimle gelmesi konusundaki düşüncesi sorulduğunda şu cevabı vermiştir: "Valiler merkezi idarenin taşradaki temsilcileridir. Seçimle gelmeleri düşünülemez. Bunu akıl ve mantık dışı bulurum. Merkezi idare ile yerel İdare arasında koordinasyon ve işbirliğini sağlamak üzere Mülki İdare gibi bir kuruma ihtiyaç vardır. Devletle, millet arasında, iletişim güven ve bağlılığın arttırılması bu kurumlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bir şehirde, halk tarafından seçilen bir yönetici yani belediye başkanı vardır. Valilerin de seçimle iş başına gelmesine gerek yoktur. Seçilmişler tarafından, atanmış olması bu kuruma demokratik temel kazandırır. Merkezi idare adına iş ve hizmetleri takip, vatandaş memnuniyetini sağlayıcı, istek, ihtiyaç ve politikaları uygulayıcı, hesap verilebilirlik özelliği olan, mülki idare amirleri önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır” demirştir.
Korsika Başkankanlığı yapmış olan Sayın Bernard ZAHARA; da konuşmasında “İktidarın siyasi bakımdan tercih hakkı vardır. Ancak; başlangıçta verilen imkan ve düzenlemelerin daha sonra geri alınması zor ve problem yaratabilir. Başlangıçta herşeyi iyi düşünmek gerekmektedir” dedi.
Ülkemizin her köşesinde, hizmet damgası olan ve yapılan tüm yatırımlarda ve hizmetlerde Vali ve Kaymakamlarımızın alın teri vardır. Kendilerinin mağdur olduğu veya zarara uğradığı olaylarda dahi, idareciler hizmetinde olduğu milletimizin dertlerine çare, sorunlarına çözüm bulmakta görevli ve sorumludur.
Mülki İdare Amirleri Avrupa ülkelerinde yerel demokrasinin sağlıklı işlemesini sağlayan en önemli araçlardan biri olarak görülmektedir. Avrupa Mülki İdare Amirleri Birliğinin (AERTE) düzenlemiş olduğu toplantılarda Avrupa ülkelerinde devlet taşra temsilcilerine yeni görev ve sorumluluklar verilmesi konuşulurken, ülkemizde mülki idare amirlerinin tasfiyesine dair düşünce ve yaklaşımlar çağın gerisinde gerçeklerden uzak yaklaşımlardır.
Valiler ve Kaymakamlar kanunlar gereği, görevli bulundukları il ve ilçelerde, Devleti ve Cumhurbaşkanını temsil etmektedirler. Mülki İdare Amirlerince planlı ve programlı olarak yapılan hizmet ve çalışmaların Cumhurbaşkanı ve Devlet adına yapıldığı asla gözden uzak tutulmamalıdır. Mülki İdare Amirleri vatandaş nezdinde tarafsızlığı ve güveni temsil etmektedirler.
Hizmetinde bulundukları halkın taleplerini ve ihtiyaçlarını Cumhurbaşkanı ve Devlet adına tespit edip gidermek, Mülki İdare Amirlerinin görevi ve aynı zamanda sorumluluklarıdır. Bu yönüyle vali ve kaymakamlar, milletine karşı devletin güler yüzü ve şefkatli elidir. Vali ve Kaymakamlar evrensel bilgi birikimleriyle ülkesine ve insanına hizmet vermektedirler.
Vali ve Kaymakamlar, yaptıklarıyla, yatırımlarıyla, hizmetleriyle ve halkla münasebetleriyle milletimizin sinesinde güven ve itibar kazanmış ve her zaman takdirle anılır olmuşlardır. Valilerimiz ve Kaymakamlarımız, Milletimizin değer yargılarıyla uyumlu, halkla münasebetlerinde dikkatli ve vatandaşlar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın hizmetleri gerçekleştirmede son derece duyarlı davranmaya özen göstermektedirler. Dil, Din, Mezhep, Irk, Cinsiyet ve Siyasi düşünce farkı gözetmeksizin Devletin sunduğu imkânları ve verdiği yetkileri vatandaşlara eşit ve adil olarak dağıtmak ve kullanmak fevkalade önemlidir. Mesleğin itibar ve yüceliği de buradan gelmektedir.
Devlet ile Millet arasında güven ve itimadın sağlanmasında kilit rol oynayan mülki idare amirlerinin, polemiklerin içine çekilmesini fevkalade haksız buluyor ve Cumhuriyetimizin kurumlarının yıpratılmasının hiç kimseye yarar sağlamayacağına inanıyoruz.”
Yazılı ve Görsel medyada gösterdiğiniz başarılardan dolayı sizi kutlar sağlık ve esenlikler dilerim.
Saygılarımla.
Saffet Arıkan BEDÜK
E.Vali-20.21. Dönem Milletvekili
Genel Başkan
İnkılap Sokak No:17-06420 Kızılay/ANKARA Tel Gn. Bşk. 0312.433 35 11- Snt: 434 46 22-23 Fax:433 69 58
TÜRKİYE'DE MÜLKİ İDARE
Giriş
Türkiye, Dünya genelinde devlet geleneği oluşturabilen ender ülkelerden birisidir. Bu sebeple, Türkiye'nin mülki idare sistemi kadim bir devlet geleneğine dayanmaktadır. Devletin ülke toprakları üzerinde örgütlenmesi ve yönetimini sağlaması amacıyla ortaya çıkmıştır. Ülkemizin tarihsel, toplumsal ve kültürel gerçeklikleri ile uyumlu biçimde uzun bir tarihsel süreç içerisinde zamanın ruhuna uygun olarak değişimler yaşayarak günümüze kadar ulaşmıştır. Dolayısıyla yerli ve millidir.
“Mülki idare, ülkenin illere bölünmesi sonucu merkezin atadığı ve doğrudan merkeze karşı sorumlu valilerin illeri yetki genişliği içerisinde yönetmesi esasına dayanır” (Apan, 2015: 41). Türkiye’de ülke toprakları coğrafi, iktisadi ölçütlere göre bölümlenmekte ve bu bölümler kendi içlerinde il, ilçe biçiminde kademelenmektedir.
Dünyada pek çok ülkede, hatta gelişmişlik düzeyi ileri ülkelerde bile mülki idare sistemine rastlamak mümkündür. Devletin ülke toprakları üzerinde örgütlenmesi, hem üniter devletlerde hem de federal devletlerde farklı biçimlerde de olsa bulunmaktadır. Bu çalışmanın konusunu, mülki idare sitemi oluşturmaktadır. Amacı, Türkiye'ye göre tarih sahnesine yeni çıkmış devletlere öykünerek, Türkiye'nin mülki idare sistemi için reformu için ortaya atılan düşüncelerin değerlendirilmesidir.
1.Mülki İdare Sistemi
Devletin ülke toprakları üzerinde örgütlenmesi bağlamında yönetsel kademelenme, farklı esaslara göre şekillenmesine karşın hem üniter, hem de federal devletlerde görülmektedir. Üniter devletlerde, devletin merkez örgütü dışında başka hiçbir egemen yetki tanınmadan kademelenme yapılırken; federal devletlerde yönetsel kademelenme, tamamen ya da kısmen siyasal egemenlik yetkileri tanınmış devlet/eyalet ana yapısından sonra, üniter devletlere benzer biçimde oluşturulmaktadır (Güler, 2009: 238).
Mülki idare, ülke topraklarında idari amaçlarla oluşturulmuş il, ilçe gibi alt birimlerin, merkezi idarenin temsilcileri eliyle yürütülmesi anlamına gelmektedir (TODAİE, 1998: 176). Türkiye'de ülke topraklarının yönetimi Osmanlı Döneminden miras kalan mülki idare sistemine dayanmaktadır. Üniter bir devlet anlayışı içinde merkeziyetçi ve hiyerarşik biçimde örgütlenen mülki idare sistemi, ülkenin tamamını kapsayıcı bir özellik taşır. Genel bir ifadeyle bu sistem, ülke topraklarının bölümlenmesi, bu bölümlerin kendi içlerinde kademelenmesi ve bu bölümlerde devletin tüzel kişiliğini temsil eden mülki idare amirlerinin görevlendirilmesi biçiminde bir örgütlenmeye dayanır (Çapar, 2015: 56). Böylece, ülke genelinde merkezi devlet otoritesinin varlığı hissedilir. Öte yandan, ülkede her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip, seçimle göreve gelen meclisleri olan âdemi merkezi yönetim birimleri de, bulunur.
Fransa, İsviçre, Belçika, Hollanda, Norveç, İsveç'te mülki idare amirleri görev yapmaktadır. Hatta federal bir yapıya sahip Almanya'da bile görev yapan kaymakamlar bulunmaktadır. 2011 yılında 10 Ocak İdareciler Günü kapsamında Ankara'da düzenlenen bir panelde Fransa'dan gelen Prof. Dreyfus'a valilerin seçimle gelmesi konusundaki düşüncesi sorulduğunda şu cevabı vermiştir: "Valiler merkezi idarenin taşradaki temsilcileridir. Seçimle gelmeleri düşünülemez."
Avrupa Devlet Taşra Temsilcileri Derneği tarafından 2015 yılında İstanbul'da düzenlenen "22. Avrupa Günleri" toplantısında Birleşik Krallık'tan katılan Prof. Garbutt, ülkesinde mülki idare amirliği mesleğinin olmadığından bahisle; ancak ulus altı düzlemde kurumlararası eşgüdüm sağlanması ve işbirliğinin geliştirilmesine yönelik olarak böyle bir mesleğe ihtiyacın açıkça hissedildiğine vurgu yaptı (Garbutt, 2015: 15).
2.Türkiye'de Mülki İdare
Türkiye'nin mülki idare sistemi köklü bir devlet geleneğine dayanmaktadır. Osmanlı Devleti kendisinden önceki yönetim sistemlerinden gelen tecrübelerle kendisine özgü taşra yönetimini oluşturmuştur. Tarihsel süreçte sosyo-ekonomik değişimlerle birlikte mülki idare sistemi de değişim göstermiştir. Tanzimat döneminde modern devletin gerektirdiği biçimi alan sistem, Cumhuriyet dönemine miras kalmıştır.
Aslında burada "mülki idare sisteminin Fransa'dan alındığı" biçimindeki yanlış algıya dikkat etmek gerekir. Vilayet sisteminin 1864 yılında Fransa'dan alındığı ifadesi, köksüz ve asılsızdır. Çünkü dikkat edildiğinde, Fransa'da "valilik kurumunun" Devrim sonrası 1800 yılında Napolyon tarafından oluşturulduğu bilinmektedir. 1800 yılı ise, Napolyon'un Mısır Seferi sonrasına tekabül eder. Bizde ise Osmanlı öncesinde bile var olan bir kurumdur. Türk ve İslam devletlerinde görülen bir kurumdur.
Peygamberimizin ilk atadığı Vali, 628 yılında Bâzân olmuştur. Sasanilerin Yemen Valisi Bâzân'ın İslamiyeti benimsemesi üzerine Peygamberimiz kendisini Sân'a Valisi olarak tayin etmiştir.
Tanzimat Dönemi'nde 1864 Vilayet nizamnamesi ile yapılan mülki idare sisteminin modern devlet anlayışına uygun hale getirilmesidir. Mevcut sistem vilayet, liva, kaza biçiminde kademelenmiş; bu kademelerde vali, mutasarrıf ve kaymakam görevlendirilmesi öngörülmüştür.
Bu bağlamda, Türkiye'de mülki idare sistemi sosyo-ekonomik temelde ortaya çıkan değişimler karşısında değişime uğramışsa da, özü itibarıyla günümüze kadar ulaşmıştır (Çapar, 2015). 2018 yılı itibarıyla 81 il ve 921 ilçe bulunmaktadır.
Türkiye'de il, mülki idare sisteminin en üst kademesini oluşturmaktadır. İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanmaktadır. İl genel yönetiminin başı ve mercii validir. Genel yönetimin başı olan vali, il genel yönetimi içinde yer alan kuruluşlar arasında işbirliğini ve eşgüdümü sağlar.
Mülki idare sisteminde ilin altında ilçe kademesi yer alır. İlçe genel yönetiminin başı kaymakamdır. Kaymakam, ilçenin her yönden genel idare ve genel gidişini düzenlemek ve denetlemekten sorumludur.
İl ve ilçelerde görev yapan mülki idare amirleri, büyük bir özveri ile çalıştıkları bir gerçektir. Merkezi idarenin temsilcisi sıfatıyla görev yapmaları etkinliklerini, görünürlüklerini ve önemlerini artırmaktadır. Mülki idare amirleri, il ve ilçelerin genel yönetimlerini üstlenirken; dirlik ve düzenin sağlanmasından, kamu hizmetlerinde koordinasyonun sağlanmasına, sosyal ve ekonomik kalkınmadan, Devletle millet arasında güven ortamını sağlanmasına kadar çok yönlü görev ve sorumlulukları başarıyla yerine getirmektedir.
İl ve ilçelerde görev yaparken devletin ve dolayısıyla hükümetin verdiği imkânlarla yatırımları gerçekleştirmektedirler. Mahalli katkılarla yapılan yatırımlarla maliyeti düşürmektedirler. Bayram ve hafta tatili demeden günün yirmi dört saatinde görev ve sorumlulukları devam etmektedir. Devletin imkânlarını vatandaşlar arasında ayırım yapmadan eşit ve adil bir şekilde din, dil, ırk, inanç ve mezhep farkı gözetmeksizin yerine getirmektedirler.
Türkiye'nin gelişmesinde ve ülkemizin kazanımlarında il ve ilçelerde kırsal alanlarda yapılan hizmetlerde mülki idare amirlerinin büyük rollerinin olduğu apaçık ortadadır. Hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış, hiçbir karşılık beklemeden milletinin hizmetinde olmuş ihtiyaçlarını, beklentilerini karşılamak için candan çalışmış tertemiz bir maziye sahiptir.
Mülki idare amirliği, bir adanmışlık, serdengeçtilik mesleğidir. Mülki İdare ülkesine, insanına hizmet aşkıyla yoğrulmuş kamu görevlilerinden oluşan bir meslek grubudur. Vatanın bölünmezliği uğruna şehit olmayı göze alarak, gözünü kırpmadan tehlikelere göğüs gerebilme ve irade kullanabilme mesleğidir. Mülki idare amirleri yaptıkları hizmetler ile görev yaptıkları il ve ilçelerin çehresini değiştiriyorlar, gönülleri fethediyorlar. Danimarkalı bir filozof olan Kierkegaard, bu tür insanları “iman şövalyesi” diye tanımlıyor.
Mülki idare amirleri, memleketimizde yaşanan her zor dönemde aranan ve güvenilen meslek mensupları olarak öne çıkmaktadır. 2000'li yıllarda "Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP)", Köylerin Alt Yapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES)" gibi önemli projeler mülki idare amirlerinin liderliğinde ülke genelinde başarılı biçimde uygulanmıştır. Bunun en son örneği, teröre destek verilmesi sebebiyle görevinden alınan belediye başkanlarının yerine mülki idare amirlerinin görevlendirilmesidir. Kayyum olarak atanan mülki idare amirleri başarıyla yerel hizmetleri en üst düzeye çıkarmaktadır.
Mülki idare sisteminin işleyişinde mülki idare amirleri kilit bir konumda işlev üstlenmektedir. Bu sebeple mesleğe alınış, yetiştirilme, statü gibi konular özel olarak düzenlenmektedir.
Mülki idare amirliği, görev ve sorumluluk alanında bulunan kurum ve kuruluşlar ile bu birimlerde çalışan personel üzerinde üst düzey yöneticilik ve liderlik yeteneklerinin etkin olarak kullanılmasını gerektiren bir meslektir. Bununla birlikte farklı birimler arasında etkili ve devamlılığı olan bir koordinasyonu gerektiren, görevlerin her zaman açık olmadığı ve genelde ortaya çıkan olaylarla ilgili zaman, imkân ve bilgilendirmenin kısıtlı olduğu durumlarda öngörülü biçimde inisiyatif kullanılmasına dayanan zorlu bir görevdir (Çapar, 2011: 79). Bu görev ve sorumluluğu üstlenecek mülki idare amirlerinin, maiyetinde görev yapan personelden her yönden daha donanımlı olması önemli bir gerekliliktir.
Mülki idare mesleğine, kaymakam adayı olarak özel bir sınav sistemi ile girilir. Kaymakam adaylığı üç yıllık bir süreci kapsar. Bu süreç;
- İl merkez stajı,
- Bakanlık merkez stajı,
- Kaymakam refikliği stajı,
- Mülkiye müfettişi refakatinde staj,
- Yurt-dışı stajı
- Bakanlık Merkez Stajı (Dil Kursu)
- Kaymakam vekilliği,
- Kaymakamlık kursu,
aşamalarından oluşan bir yetiştirilme dönemidir. Bu bir anlamda Osmanlı Dönemindeki Enderun geleneğinin devamı gibidir. Meslek yaşamı boyunca eğitimler devam eder.
Mülki idare amirleri aldıkları hizmet içi eğitimler, lisansüstü eğitimler ve kazandıkları yurt-dışı tecrübeleri ile insan kaynakları bakımından İçişleri Bakanlığı’nın güçlü bir yönünü oluşturmaktadır.
3.Değerlendirme
Dünyada az sayıda devletin kadim devlet geleneğine dayandığı bilinmektedir. Bu devletler arasında, sömürgeleştirilememiş üç devlet sayılmaktadır: Türkiye, Rusya ve İran. Bu devletlerin üçünde de kendi tarihsel ve toplumsal gerçekliklerine uygun mülki idare sistemleri vardır.
Fransa, yarı başkanlık sistemi ile yönetilen üniter bir devlettir. Ülkenin tarihsel ve toplumsal gerçekliğine uygun bir mülki idare sistemi vardır. Fransa’da, 1980 sonrasında ortaya çıkan yeniden yapılanma baskılarına, özellikle adem-i merkeziyetçi reformlar ile yanıt verilmiştir. Özelleştirme ve devlet örgütlenmesinin etkinliğini artırmaya yönelik diğer reformlar ile sosyo-ekonomik değişime uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak Fransa’da, devlet geleneği ve yönetim sistemi farkındalığı esasında reformlar uygulanmıştır. Bu doğrultuda, adem-i merkeziyetçiliğe yönelik reformlar, mülki idare-yerel idare dengesi gözetilerek, yerelleşme ve yetki genişliği dengesi içerisinde gerçekleştirilmiştir. Böylece, mülki idare sistemi bütüncül biçimde değiştirilebilmiştir. Bu alandaki değişim süreci dinamik olarak sürdürülmektedir (Çapar, 2015).
Bu doğrultuda, Türkiye'de de, reform düşünülürken yerel yönetimler ve mülki idarenin birbirlerine rakip olarak görülmeden, sistem bütünlüğü içinde dengeli biçimde yaklaşılması gerekliliği kendisini göstermektedir.
İspanya, devletin bütünlüğünü sağlama konusunda ciddi krizlerle karşılaşan bir ülkedir. İspanya'nın özerk Anayasası'nın 35. yıldönümünde, bu Anayasa'nın en önemli mimarlarından biri olan Sosyalist Parti'nin kıdemli liderlerinden Alfonso Guerra, "El Pais" gazetesinde yayımlanan röportajında (demokratik düşüncelerle verilen özerkliğin ülke bütünlüğünü tehdit etmeye başladığının anlaşılması üzerine) pişmanlığını dile getirmiştir (Cerrahoğlu, 2013). Guerra "1978'de (mevcut Anayasa'yı) yaptığımızda, bölgesel milliyetçiler 'bu kadar özerklik bize yeter!' demişti. Buna güvendik. Büyük saflık etmişiz." (Cerrahoğlu, 2013). diyerek, pişmanlığını ve hayal kırıklığını dile getirmiştir.
Türkiye'de Devletin ve Hükümetin büyük bir özverisi ile başlatılan çözüm süreci, Bölücü Terör Örgütünün aşırı istismarı üzerine il ve ilçelerde çukur ve barikatlar oluşturulması üzerine sona erdirilmişti. Bu sebeple idarenin birliği ve ülkenin bütünlüğü konusunun Türkiye'de kırmızı bir çizgi olduğu tecrübelerle ortaya çıkmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), anayasal kuruluş temelinde 18. yüzyılın ikinci yarısında tarih sahnesine çıkmıştır. Federal yapılanmadaki bu devlet; devletlerin bir araya gelmesinden müteşekkildir. Her devlet kendi başkanını seçimle işbaşına getirmektedir. Bu devlet başkanları Türkçe'ye vali olarak tercüme edilmektedir. Ayrıca, Federal hükümetin başına ABD Başkanı seçilmektedir. Aslında bu ülkede bir Federal Devlet başkanı ve çok sayıda devlet başkanı bulunmaktadır.
Öte yandan Türkiye kadim bir devlet geleneğine dayanmaktadır. Üniter bir devlet yapılanmasını benimsemiştir. 2018 yılında geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte seçimle gelen tek Devlet Başkanı bulunmaktadır. Anayası'nda ifadesini bulan "idarenin bütünlüğü" ilkesi, "Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan ve Tek Devlet" söylemi ile pekiştirilmektedir. Bu bağlamda ilde vali, ilçede kaymakam olmak üzere mülki idare amirleri "Cumhurbaşkanının temsilcisi" sıfatı ve idari yürütme vasıtası olarak görevlerini yerine getirmektedir. Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü anlayışına uygun biçimde mülki idare sistemi işleyişini sürdürmektedir. Türkiye'ye göre, yeni sayılabilecek devletlerden sistem devşirmemizi gerektirecek bir durumda olunmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Sonuç
Devletin ülke toprakları üzerinde örgütlenmesi anlamında Türkiye'nin mülki idare sistemi, köklü bir devlet geleneğine dayanmaktadır. Yüzyıllar içerisinde ülkemizin tarihsel, toplumsal ve kültürel gerçekliklerine uygun biçimde zamanın ruhuna göre biçimlenerek varlığını devam ettirmektedir. 2018 yılında geçilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile de uyum içindedir.
Mülki idare sistemi, her ülkenin toplumsal koşullarına göre biçimlenen bir özellik taşımakla birlikte Fransa, İsviçre, Hollanda, Norveç, İsveç, Rusya, İran gibi bir çok ülkede mevcuttur. Dolayısıyla çağdaş bir sistemdir.
Mülki idare sisteminde kilit bir işlev üstlenen mülki idare amirleri yetiştirilme aşamaları, yurt dışı tecrübeleri ve ülkenin her yerinde görev yapabilme kapasiteleri ile son derece donanımlı ve liyakatlı bir meslek grubudur. Bu bağlamda, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasında, hukukun üstünlüğünün sağlanmasında tüm halkımızı kapsayıcı bir anlayışla görevlerini tarafsız biçimde yerine getirmektedir. Devlet ve halk arasında bir köprü vazifesi üstlenmekte, idarenin bütünlüğü ilkesi doğrultusunda il ve ilçelerde kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon ve işbirliğini sağlamaktadır. İl ve ilçelerin toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmaları yönünde üstün görev anlayışı ile çalışmaktadır.
Aynı zamanda, mülki idare amirleri ülkemiz için hayati düzeyde önemli projelerin (KÖYDES gibi) yürütülmesi, teröre yardım ettikleri gerekçesiyle görevden alınan belediyelerde kayyum olarak atandıklarında işlerini üst düzey başarıyla yapmaktadır.
Gerek Fransa ve İspanya'da yaşanan tecrübeler, gerekse ülkemizde yaşanan tecrübeler gösteriyor ki; yerelleşme reformları yapılırken yerel yönetimler-mülki idare dengesi içinde konulara hassasiyetle yaklaşmak gerekmektedir. Ülkenin bölünmez bütünlüğü ve idarenin bütünlüğü ilkeleri çerçevesinde, tarihsel ve toplumsal gerçekler ışığında reformları ele almak bir zorunluluktur. Ülkemizin toplumsal gerçeklilikleri ve tecrübeleri yok sayılarak, farklı ülke örneklerinden öykünerek hazırlanacak reform uygulamalarının telafisi güç sonuçlara yol açabileceği düşünülmelidir.
[1] Türk İdareciler Derneği Genel Başkanı; (E) Vali; (E) Milletvekili
Kaynakça:
Apan, A. (2015) Türkiye’de Mülki İdare: Tarihsel Gelişim ve İşlevsel Dönüşüm, Ankara: TİAV.
Cerrahoğlu, N. (2013) "Geç Gelen Özerklik Pişmanlığı", Cumhuriyet, 05.12.2013.
Çapar, S. (2011) “Kaymakam Adaylığına Giriş Süreci Üzerine Bir Değerlendirme,” Türk İdare Dergisi, Aralık 2011, Sayı 473: 75-95.
Çapar, S. (2015) Türkiye ve Fransa’da Neo-liberal Dönemde Mülki İdare, Ankara: TİAV.
Garbutt, G. (2015) "İstanbul'da 22. Avrupa günleri Toplantıları", İdarecinin Sesi, Nisan-Mayıs-Haziran 2015, Sayı: 165/ 6-17.
Güler, B. A. (2009) Türkiye’nin Yönetimi, Ankara: İmge.
Onar, S. S. (1952) İdare Hukukunun Umumi Esasları, İstanbul: Marifet Matbaası.
Onaran, O. (1976) “Merkezi Yönetimin Taşra Örgütü ve Yöneticileri Üzerine Araştırmalar”. Türkiye’de Mülki İdare Amirliği, Ed.: K. Fişek, Ankara: Türk İdareciler Derneği.
TODAİE (1998) Kamu Yönetimi Sözlüğü, Ankara: TODAİE.
STAR GAZETESİ YAZARI ARDAN ZENTÜRK'ÜN İLGİ YAZISI
Belediye Başkanı değil, Vali seçmeliyiz
04 Ekim 2018 Perşembe
“Gazi” Meclis açıldı. Siyaset ısındı. 31 Mart 2019 pazar günü sandık başındayız, yerel yönetimleri seçeceğiz. Seçimin ana nabzı, İstanbullu seçmenin omuzlarında. Burada yaşanabilecek bir değişim, iç siyasette deprem etkisi yapar mı, evet. Bu nedenle, fiilen zor uygulansa da “ittifak” arayışları bu zemin üzerinde şekilleniyor, MHP yine erken davrandı, İstanbul’da aday çıkartmayacak, belli ki, yine İstanbul’da çok parçalı muhalefet ittifakı ile karşılaşacağız.
Vatandaşın sinir uçlarıyla doğrudan temas halindeki yerel yönetim seçiminin ulusal iç siyasetin bu ölçüde belirleyicisi olması doğru mu, hayır. Yerel yönetim partili kimliklerden çok kişisel itibarın öne çıktığı hizmet (bu kelimeden de nefret ettirdiler ya, helal olsun)odaklı makam, hedefini ve hesaplaşma alanını şaşırması doğrudan vatandaşın yaşam kalitesini etkiler.
Sistemde düzeltilmesi gereken yanlış var
Türkiye yönetim sistemini değiştirdi. Seçilmiş ve partili Başkan, milletvekili olmayanbakanlar eliyle yürütmeyi sürdürüyor. Başkan’ın ildeki en üst temsilcisi vali ise atama ile geliyor. Bu –bence- yanlış!..
Yürütmede siyasi sorumluluğu üstlenmiş Başkan’ın ildeki bir numaralı muhatabının kendisi gibi seçimle gelmiş bir siyasi portre olması gerekiyor. Neden? Çünkü “atanmış”vali, “seçilmiş” belediye başkanının üstünde “amir” kimliği taşıyor. Memleketi bir seçilmiş, ili ise onun adına bir atanmış yönetiyor. Bu, hibrid bir sistemdir, bir yerde gelir, duvara dayanırız.
Basit bir örnekle özetleyeyim. Süleyman Soylu yıllardır, Vasip Şahin’in siyasi amiri, seçime girip İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu an, Vali Şahin’in yönetimine girecek, yurtdışına çıkabilmek için validen onay bekleyecek!.. Mevcut kanunlar Vali Şahin’e, Soyluhakkında bir ihbar sonrası soruşturma açma, yani, görevden alınması sürecini başlatma yetkisi de veriyor!..
Anladınız.
Teklifim, vali (kaymakam) ile belediye başkanlığı makamlarının birleştirilmesi, bizim de esas olarak seçilmiş Başkan’ın ilimiz, ilçemizdeki seçilmiş temsilcisini seçmek için oy kullanmamız gerektiğidir.
Üniterlik kaygısını büyütmeyin
Bu sistemin ülkenin üniter yapısını bozacağını mı düşünüyorsunuz, tamam, vali (kaymakam) yardımcılarını İçişleri Bakanlığı atar, onlar devletin kavrayıcı kimliği ile görevlerini yaparlar.
Bu aynı zamanda, İçişleri Bakanlığı için yıllardır süren “kadrolaşma” çaba ve iddialarının da sonudur. Hani deniyor ya “FETÖ’nün yerini METÖ dolduruyor” falan, vali ve kaymakamlar meslek memuru olamayacaklarına göre, bu iş kendiliğinden ortadan kalkar, dini, siyaset ve ticaretin koçbaşı olarak kullanan pek çok cemaat de güçlenen demokrasi karşısında çaresizliği yaşar.
Siyasi birliğin ana zemini olacak
Erdoğan, Meclis açılışında güzel mesajlar verdi, özellikle birlik vurgusu önemliydi, buyrun, bu sistem, tüm partilerin konu devlet olduğunda kendiliğinden bir araya gelmesini öngörüyor.
Sistemin, aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı olan Başkan ile yüksek ihtimal HDP’li olması beklenen Diyarbakır Valisi’ni birlikte çalıştırma mekanizması, aynı zamanda kaliteli, ötekine saygılı, çoğulcu kimlik taşıyan bir demokrasinin de varlığı demektir. HDP’li vali adayı, görevi sırasında MGK’nın tavsiye kararları doğrultusunda terörle mücadele stratejisini belirlemiş hükümetin kararlarını sulandırdığında başına ne geleceğini de bilerek o seçime girecek.
Bu, yıllardır “diktatör olmadığını” ispatlamaya çalışan Erdoğan için nihai kurtuluş zeminidir. Aynı zamanda muhalefetin de işine gelir.
“Başkanlık sistemi”nin giderek “başkan sistemi” olmasını istemiyor musunuz, alın size bir formül…
Herkes siyaseti yanlış zeminde tartışıyor. Duygular ön planda, statükocu kimlik güçlü, akılcı rota sisler bulvarının arkasında bir yerde…
Siyaset tarihine örnek olacak bir sistem değişikliğine yöneldik, başardık, tam, en uçarayışların risklerini göze alacağımız, en aykırı fikirleri tartışacağımız bir dönemde içimize kapandık, statükonun lacivert takım elbisesiyle dolaşıyoruz.
Geçiniz.
Bu kadar durmuş-oturmuşluk iyi değildir.
Toplum olarak içimizdeki o serseriyi serbest bırakmanın zamanıdır, hep aynı konuların aynı cümleler ile tartışılmasından sıkıldım.